müzikçalar

nAsReDdİn HoCa :)

22 Aralık 2012 Cumartesi

fıkralar...güldürürken düşündüren sevimli hikayeciklerin en güzel kahramanı Nasreddin Hoca :)
  ilkokula giden kardeşimin performans ödevi için başladık nasreddin hoca fıkralarıyla tekrar buluşmaya..okudukça kardeşime yardım ettikçe eğlenceli hale gelen bir ödev yapmış olduk beraber :) işte onlardan birkaçı,tabi onlardan önce küçük bir alıntıcıkla nasreddin hoca ile ilgili bilgiler koyalım dedik ki tam mahiyetini sezebilelim bu nükteli hikayeciklerin:

NASREDDİN HOCA kimdir?



Türk halk bilgesi. Halk dilinde, duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur. Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/edebiyat-tr/21178-nasreddin-hoca-nasreddin-hoca-kimdir-nasreddin-hoca-hakkinda.html#ixzz2FmmFCBDX

  

9 AKÇE Mİ 10 AKÇE Mİ?

Bir gün nasreddin hoca rüyasında bir adamla konuşuyormuş adam 9 akçe diyormuş.Nasreddin hocada 10akçe diyormuş.Nasreddin hoca rüyadan uyanmış ellerinde hiç akçe yok.Geri uykuya dalmış ve adama demiş tamam 9 akçe olsun.

BU NASIL NAMAZ
Nasreddin Hoca abdest alırken bir ayağına su yetmemiş.Namaz kılarken de bir ayağını yukarı kaldırarak namaz kılmış.Bunu gören camı cemaati :
-Hocam bu nasıl namaz ? diye sormuş.
Nasreddin Hocam :
-Bir ayagı abdestsiz namaz : diye cevap vermiş 


HOCANIN MEZAR İSTEĞİ


Hoca ölüm döşeğindedir.Evlatlarını toplar ve derki:
Yavrum,sizden ben öldüğümde bir şey yapmanızı istiyorum.
Onlarda:
Buyur babacığım.
Hoca: Ben ölünce mezarımı eski harabe bir yere yapın ve gömerken de üzerime kapayacağınız tahtaları eski ve çürük koyun kefenimide yırtık sarın,der.
Çocuklarıda neden böyle birşey istediğini sorunca.
Hoca: Kabir melekleri geldiğinde benim sorgum yapıldı der ve azabtan kurtarırım.



HIRSIZ

Nasrettin hoca bir gün namaz kılarken evine hırsız girmiş; tam hocanın cüzdanını çalacakken Nasrettin Hoca:
Gulhü veallahü felak, arkamdaki salak, hemen cüzdanımı bırak, otur da namaz kılak... 


SIKARKEN


Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyomuş.Yoldan geçen arkadaşı hocaya:
-Hocam kediyi yıkama ölür.
demiş.Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış.Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş.Kedi ölmüştü. adam:
-Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedimmi? demiş.Hoca:
-Ben kediyi yıkarken ölmediki sıkarken öldü demiş.



ATEŞ DÜŞTÜĞÜ ZAMAN


Nasreddin Hoca'nın evine tüccar arkadaşı misafir olmuş.Hoca ona mantı pişirip getirmiş. Arkadaşı acele edip mantıyı hemen ağzına atınca boğazı yanmış. Boğazının yandığını belli etmemek için başını tavana doğru dikmiş ve yanmanın etkisi gidince de başını tavandan indirmeyip sormuş :
-Hocam bu tavanı ne zaman yaptınız.
Hoca hemen :
-Boğazına ateş düştüğü zaman, demiş.



BAKLAVA


Hoca aksamleyin eve dogru yururken, baklava seven bir koyluyle karsilasir.
-Hoca, kisa bir sure once bir adam buyuk bir tepsi baklava goturuyordu...
-Beni ilgilendirmez!
-Fakat adam tepsiyi sizin eve goturuyordu.
-O zaman seni ilgilendirmez! 


ALLAH BİLİYOR


Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiğinde tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca bayat ekmeği dişi kesmeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye başlamış.Ev sahibinin gözü yerinden oynamış :
-Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanın içini sıyırır, demiş.
Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve :
-Kimin içinin sıyrıldığını Allah biliyor, demiş.




BİZDE KİBİR YOK


Nasreddin Hoca'ya yapilan sakalar tukenip bitmezdi. Aksehir'liler bir gun Hoca'ya takilir ve sorarlar.
-Hocam senin evliyalar katinda ulu bir kisi oldugun soylenir asli var midir?
Hoca'nin boyle bir iddiasi elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar;
-Her halde oyle olmali.
-Boyle kisiler zaman zaman mucizeler gostererek bu ozelliklerini herkese kanitlar. Hoca madem kabullendin goster bir mucize gorelim!
Hoca;
-Pekala simdi size bir numara yapalim der karsisinda durmakta olan cinar agacina;
-Ey ulu cinar cabuk yanima gel!...
Tabii ne gelen agac var ne giden. Hoca yurumeye baslar agacin yanina varir. Aksehir'liler;
-Ne oldu Hoca agaci getiremedin, kendin oraya gittin! diye gulunce,
Hoca;
-Bizde kibir yoktur, dag yurumezse abDal yurur der



AKLIN VARSA GÖLE KOŞ


Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken :
-Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur.Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır.Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar.Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar.Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır :
-Aklın varsa göle koş!

ÇORBA


Hoca'nın canı şöyle bir tarhana çorbası çekmiş.
Başlamış ağzı sulana sulana hayal kurmaya.O sı-
rada kapı çalınmış ve komşunun oğlu=
- Hocam,annem hasta,bir tas çorba istiyor,demiş.
Hoca,söylenmiş kendi kendine=
- Hey Allah'ım,bizim komşular hayalin bile koku-
sunu bile alıyor! 



yücel arzen şarkıları

5 Aralık 2012 Çarşamba


işte o güzel şarkılardan birkaçı





kimseler bilmez-yücel arzen



yücel arzen şarkıları..
tek kelimeyle harikalar :)


yaşım 2 ama adele şarkısı söyleyebilirim :)

26 Kasım 2012 Pazartesi


adele hayranları her yaştan her kitleden :)




dünyanın ilk fastfoodu SİMİT

19 Kasım 2012 Pazartesi

dünyanın ilk fast foodu simittir :)
işte simidin tarihçesi


Simitin Tarihçesi

Simitin tarihi tahmini 600  yıl öncesine dayanmaktadır.Eğer simitin dünyanın başka neresinde olduğunu merak ediyorsanız,başka bir ülkede olmadığını görürsünüz.

Simitin Osmanlıdaki serüveni 14.yüzyıla kadar dayanmaktadır.Bu yüzyıllarda sultan sofralarında ,saray mutfağında da yerini almayı başarmıştır.Aslında simit bir bakıma saraylı idi.

Hekim Bereket Türkçe el yazması tıp kitabı olan Tufet-i Mubariz adlı eserinin son kısmında Tabiat Name bölümünde yemek çeşitlerinden ve hamur işlerinden bahsederken simitten de bahsetmektedir.
Yeniçerilerin bir kolu olan “Sekban Sınıfı”na ait fırınlarda çalışmak üzere işe başlayanlara simitçi denmekte, saray fırınında “Simitçi Ustası” adı ile çalıştırılan ustalar bulunmakta idi. Görüldüğü üzere
yeniçeriler simidi bolca tüketmişlerdir.

Evliya Çelebinin seyahatnamesinden İstanbul’da simitçilerin 70 fırında, toplam 300 nefer olarak çalıştığını, bunlardan kimisinin de bağlı olduğu fırınların çırakları olarak fırın hesabına çalıştıklarını öğreniyoruz.
Ancak, simitçilerin “Simitçiler, Ekmekçi ve Börekçiler” adıyla dernek kurmaları, 10 Haziran 1910 tarihinde gerçekleşiyor.

XIV. Yüzyılda Osmanlıda simit çeşitli vesilelerle karşımıza çıkıyor. Örneğin Avrupalı ressamlar eserlerinde simit ve simitçilere sıkça yer vermişlerdir. Bunlardan en ünlüsü İtalyan ressam Giovanni Birindesi’dir.
Abdül Mecit devri İstanbul’unu anlatan gravürlerinin pek çoğunda simitçiler bulunmaktadır. Diğer bir ressam ise yağlıboya “Simit Satıcısı” tablosunu da resmeden Warwick Goble’dır.

Simit’in hayatımızdaki yeri sadece II. Dünya Savaşı yıllarında bir süreliğine boş kalmıştır.

II. Dünya Savaşı yıllarında unun az olması nedeni ile bir süre simit yapımı yasaklanmıştır. Çok fazla uzun sürmeyen bu yasaktan sonra un üretiminin normal düzeye çıkması ile yapımı tekrar serbest bırakılmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası satışında farklı yöntemler denenmiş, poşet içerisinde ve farklı şekillerde satılmaya çalışılsa da lezzetinin bozulduğunun görülmesi üzerine tezgâhta simit satışına tekrar dönülmüştür.

     Türkiye dışında hiçbir ülkede üretilmeyen simit, susam, un, maya ve pekmez den oluşur.

     Üç türü var.

          1-Taban simidi: Fırına tıpkı ekmek gibi kürekle atılır.

          2-Tava simidi: Tavada pişirilir.

          3-Kazan simidi: Az susamlı ve parlak görünüşlüdür.

      Simidin rengindeki ve lezzetindeki fark, şehirden şehire değişmesi ise “pekmezleme” denilen aşamanın farklı uygulanmasından kaynaklanmaktadır. 


“Pekmezleme işlemi İstanbul’da ‘soğuk’ olarak, Ankara, İzmir, Bursa ve pek çok diğer yörede ise genelde ‘sıcak’ olarak yapılır. Sıcak pekmezlemenin özelliği ise Pekmez ve su yaklaşık bire bir oranında karıştırılıp
 bir kap içinde kaynatılır.Halka haline getirilip bağlanmış olan simitler önce bu kaynar pekmezli su içinde bir müddet ön pişirmeye tabi tutulurve hemen ardından susama bulanıp fırına sürülür.

 kaynak:http://www.yasinusta.com.tr/kurumsal.php?id=5

ayrılık

18 Kasım 2012 Pazar

      bir insanın ölümünü bilmesi ve sevdiklerine veda etmesi nasıl da yürek burkucu ve ne kadar da onurlu
 kazım koyuncu bir sembol harika bir sanatçı olmasının yanı sıra umudun herşeye rağmen umudun ve teslimiyetin..
  herzaman rahmet ve derin bir saygıyla anmak dileğiyle..
                                     işte gidiyorum
                                ve ayrılık şarkısı

bir fırtına



Bir fırtına tuttu bizi deryaya kattı
O bizim kavuşmalarımız A yarim mahşere kaldı
O bizim kavuşmalarımız A yarim mahşere kaldı
Yeni cezve yeni cezve kaynar kaynamaz oldu
O benim nazlı yarimin dilleri söyler söylemez oldu
O benim nazlı yarimin dilleri söyler söylemez oldu
Yeni cezve yeni cezve kaynıyor ocakta
Kasatura belimizde A yarim martinimiz kucakta
Kasatura belimizde A yarim martinimiz kucakta
Mapsanede yata yata yanlarım çürüdü
Pencereden baka baka A yarim ela da gözler süzüldü
Pencereden baka baka A yarim ela da gözler süzüldü



EMPATİ..



  Adını söylemek bir hayli kolay olsada onu gerçekleştirmek de bir o kadar zordur. Empati yaptım bende hayatımda çok değerli olan şeyleri düşündüm. mesela benim zevkim diyebileceğim türden filmler veya animelerle(evet hala anime izliyorum zaten animeler yetişkinler için hazırlanır toplumda bilindiğinin aksine) alay edildiği zaman yaşadığım iç kırıklığının aynının fanatikliğiyle aman sende denilen insanların da yaşadığını fark ettim. Evet bizim ülkemizde futbol -son zamanlar bu tabu biraz yıkılsada- erkek işi diye bilinir. Ve futbolu seven ona ilgi duyan kadınlara hep ütopik bir canlıymış gibi bakılır. Yakın zamana dek arkadaşlarımı anlamaya çalışsamda hep içimden bir nasıl ya sesi yükselirdi. Özenle fönlenmiş saçlarıyla güzelce renklendirilmiş tırnaklarıyla bir kız stadyumda ya da en sevdiği eşarbı güzelim ayakkabılarıyla..  neden olmasın? Bu gizli kanun da nerden çıkmış?
   Ruh ve beden değimliyiz hepimiz?
   İşte mesele bu görünüşümüz tamamen biz değil. Aslında şu ‘biz’ de kim?
  İnsanlar dış görünüş ve cinsiyetleriyle varoldukları gibi hisleriyle arzu ve istekleriylede varlığını belirler. Kalıplara girmek bizim işimiz değil. Yemeği yedikten sonra mı pişiriyoruz ki yaşadıktan sonra bunu yaşadığıma göre bunu seviyorum/sevmeliyim diyelim. Evet empati yaptım,hocanın sorduğu soruyu bildiğim halde yanlış cevapladığım an bana gülenlerin hepsini nasıl da tek tek dövmek istediğimi başka birine gülerken fark ettim.
   Algıda yanılma bizimki hatta algılamama. Sadece anlamaya çalışmak gerekiyor beklide. Ya da durun durun anlamaya çalışmayalım sadece saygı duyalım.
    Evet bugünkü empatimin hüsnü sebepleri beşikt’aşkçılar ve bazı fener fanatikleri ki fenere rağmen çok çok sevdiğim insanlardır.
  Erkek olsun kadın olsun futbolu sevebilir,çocuk olsun yetişkin olsun çizgi film izleyebilir,yaşlı olsun genç olsun konsere gidebilir müzik dinleyebilir,başı açık olsun kapalı olsun çirkin olsun güzel olsun esmer olsun sarışın olsun uzun kısa sarı lacivert siyah beyaz yok yok sarı kımızı olsun J
   Arada bir yapın ya bayağı kafa yorduruyor enerji harcatıyor. Malum herkeste bir enerji patlaması  var bugünlerde hem de en negatifinden.
   Lafı belki dağıttık toparlayamadık ama empati yapıyorum J bu kadarından da sıkılmazsınız canım artık J
saygılarımla

kimyagerlik kanunu

16 Kasım 2012 Cuma

kanunsuz iş olurmu hiç :)


sınav mı?

pek çok üniversitede vize dönemi veya dönemiydi
bitenlere geçmiş olsun
hala sürünenler varsa Allah kolaylık versin
marmaralı kimyacıların ki bitti
birçok öğrenci için de sınav döneminde yaşanan bir kare :)


sebepler ayrı hüzünler bir dertler ayrı dava aynı




Susadim karanfil

cöllerde kavrulan kurumus toprak gibi

Kelepce vurulmus yemyesil gövdene

Ben ÖZGÜRLÜGE hasret...


zulüm dikeni sulamaktır


Adalet nedir? Ağaçlara su vermek Zulüm nedir? Dikeni sulamak

Adalet, bir nimeti yerine koymaktır, her su isteyen tohumu sulamak değil

Zulmedersen kötüsün, gerisin geriye gittin Adalette bulunursan saadete erersin, kalem bunu yazdı; mürekkebi bile kurudu


dünyadaki zulmü anlayalımhadi (nasıl)


Anlamak

Anlamak yok çocugum, anlar gibi olmak var;
Akıl için son tavır, saçlarını yolmak var..

Necip Fazıl Kısakürek



rüzgar ektim fırtına biçeceğim

14 Kasım 2012 Çarşamba


Sıkıldım ayrılsak mı diyorsun
Bir türlü adım atmıyorsun
Anlamadım neyi bekliyorsun
Sanırım hazır değilsin oyalıyorsun
Bu kadar gel git denizlerde olur
Bırak zaten su kendi yolunu bulur
Sıcacık duygular zamanla soğur
Benim için her son bir başlangıç olur
Kim demiş her aşk mutlu biter diye
Ben zaten karda açan çiçeğim..
Kendini düşün ben yine güleceğim
Durgunsun diyenlere inat
Rüzgar ektim fırtına biçeceğim
Ben zaten karda açan çiçeğim
Kendini düşün ben yine güleceğim
Durgunsun diyenlere inat
Rüzgar ektim fırtına biçeceğim



10 kasım herkes ayakta

10 Kasım 2012 Cumartesi

    yılın belli günlerinde farkına vardığım bazı şeyler var..törenler..ilkokul, lise hayatımız boyunca zorla yaptırılan törenler yüzünden birşeylere hevessiz ilgisiz oldu bizim kuşak bence. üüniversitede zorlayan da olmayınca hergün bir öncekinin aynı oldu haliyle. ama bazı şeyler ister alışkanlık diyin ister gelenek değişmiyor. toplum olmanın gerekleri var  insan olmanın gerekleri var elbette.


       

      işte bu manzaranın benzerini bugün denizin ortasında vapurda yaşadık :) cnn den haberleri dinliyoruz malum saat 9 suları. içimden geçiriyorum 9:05 te ne olacak? ayağa kalktığımda deli mi diyecekler eşlik mi edecekler? ama düşüncelerim yersiz çıktı ve gemi mürettebatıda dahil genç yaşlı dindar laik hepsi ayaktaydı 9:05 te büyük önder Atatürk, silah arkadaşları ve aziz şehitlerimiz için.. kulaklıklar ellerdeki gazeteler yarım bardak çaylar kenara bırakıldı ve siren sesiyle herkes aynı hüznü yaşadı. cidden ağlamamak için zor tuttum kendimi. yıpranmayan bir kardeşlik ve hep daha ileriye gidecek olan Türkiye için. en güzelide siren çalan bir vapurla saygı duruşunda olmaktı. niye bilmiyorum belki bugün nasip olmasaydı 10 kasımda vapura binmek hiç aklıma gelmezdi. belki yine siren seslerini uzaktan duyar saygımı gösterir duamı ederdim. ama fitneyle bölmeye çalışılan o güzelim kardeşliğimiz tam bugün gerçekten anladım.
        bu seneki anma törenleri de daha bir güzel göründü gözüme. öncekiler sanki biraz daha amacından uzak gösteriye yönelikti(Ankara için demiyorum kesinlikle ne haddime çevremde gördüklerimden bahsediyorum)
Ata'yı başka türlü göstermeye kendisinin de eminim tercih etmeyeceği türden vasıflarla anıyorlardı. benim naçizane fikrim sonsuzluk kavramının yanlış kullanılmasında. olayları abartmamak lazım. Atamızın kurduğu cumhuriyet ve onun ilkeleri ölümsüz kendisi değil. o gerçekten ileri görüşlüydü  ve biz varlığıyla çok şanslıydık.
          her neyse  lafı çok uzatmayayım yağmurun altında meşaleler yakıldı kadıköyde birbirine saygılıydı herkes. özellikle de dış görünüşünden dolayı yargılamadı kimse birbirini. ve cumhurbaşkanımızın deyimiyle Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk,silah arkadaşları ve aziz şehitlerimizi saygı rahmet ve şükranla andık



ses güzel olur falan tamam da 
bir insan her şarkısını nasıl bu kadar dinlettirir
sıla başarının timsali oluyor resmen
hangi meslek olursa olsun en önemlisi en iyisi olmak galiba..



ölüm

8 Kasım 2012 Perşembe


      Ölümün yaşı yok maalesef.. gencide yaşlısıda birgün çekip gidiyor işte yanına yaptıklarından başka bir şey alamadan..    
     Az önce aslında hiç de tanımadığım birinin ölümüyle fena halde sarsıldım.. yakın bir arkadaşımın kuzeni 15 yaşında bir genç kız hatta o daha çocuk.. kanser dediler önce sonra kötü huylu..     
  Kanserde ne ki ecel geldiyse.. arkadaşımın daha önce anlattığına göre umutluydu ilk başlarda ama kanser bitirdi söndürdü o umutları ve gencecik bir hayat daha yeni yeni çiçeklenirken bitiverdi işte. İsyan değil bu söylediklerim sadece insanoğlunun aslında ne kadar aciz olduğuna birkere daha şahit olmanın nefse verdiği acı aslında.      
    Biliyoruz ya her şeyi. Bilim çağındayız ya. Teknoloji aldı başını gitti. Ama hala önlenemeyen tek şey var ölüm..                     
     ‘’Her canlı ölümü tadacaktır.’’        
 Büyüklenmenin bilgiye tapmanın uçurumuna ne güzel cevaptır ölüm.. Allah(c.c) en büyük cevabı ölüme gizlememiş mi? Verdiği gibi nasılda alıveriyor? Ellerimiz bomboş nasılda bakakalıyoruz? Gücümüz irademiz ne kadar da sınırlı oysa ki Allah ne kadar da büyük. O verdi O aldı. Allah ailesine sabır metanet nasip etsin.      
 Ölümden korkmak ne acıdır ki sonundan korktuğumuz şeylerden hep kaçarız. Bir gün öleceğimizi bile bile hep yok sayarız onu. Mezarlık gördük mü başka yol ararız çoğumuz. Rahatsız eder bir şeyler bir korku acı bir his. Atalarımız demiş ya hani ölüden değil diriden korkacaksın diye. Bizse hep ölüden(ölümden) korkarız. Azrail(a.s) bizi  sadece mezarlıkta bulacakmış gibi kaçarız çoğumuz. Ölümün buz gibi sessizliğinden ürkeriz. Sonundan korkmayana ne mutlu. Ölümden korkmayana ne mutlu. Ölümü vuslat bilenlere ne mutlu.             

Allah hayırlı ve imanlı ölüm nasip etsin. Ötelerde utandırmasın.. 
 Saygılarımla..  

rolling in the deep

işte ses :)
adele her zaman dinlemeye değer..


bugün benim kardeşimin doğum günü ve ben şu sıralar herşeyden tarihsel çıkarımlarda bulunmaya iyice kaptırdığım için doğum gününün tarihçesini yani ne zamandan beri insanların doğum günü kutladığını merak ediverdim işte  :) 
yazı o kadar sade ve anlaşılırki kendi cümlelerimle boğmak istemedim ve alıntı olarak paylaşıyorum iyi okumalaar :)




Doğum Günü Kutlamanın Tarihçesi


''Günümüz insanlarının her sene kutladıkları doğum günü adeti tarihteki uygulamalarla tam bir tezat oluşturur. Çok eski çağlarda kişiyi ölüm yıldönümü ile anmak adetti. Kadınların ve çocukların bu gibi yıldönümleri ile alakaları yoktu. Zaten kimsenin doğduğu gün bir yere kaydedilmiyordu ki bilinsin.

Önce Mısırlılar sonra da Babilliler hükümdarlık ailesinin erkek çocuklarının doğum günlerini bir yere kaydetmeye ve zamanın takvimine göre kutlamaya başladılar. Adet sonradan diğer soylu sınıfına da yayıldı.

Tarihte kayda geçen ilk doğum günü kutlaması, milattan önce 3000 yıllarında yaşamış bir Mısır firavununa aittir. O zamanlarda doğum günü kutlaması yaşanılan çevrede yapılıyor, eş, dost, hizmetçiler hatta köleler bile kutlamaya katılıyor, günün şerefine tutuklulara af çıkıyor, esirler serbest bırakılıyordu.

Mısır ve Pers medeniyetlerinden Yunanlara geçen doğum günü adetine burada pasta kesme adeti de eklendi. Ay'ın ve avcılığın tanrıçası Artemis için her ayın altıncı günü yeniden doğuşunun şerefine kesilen pastaya Ay ışığını simgeleyen mumların ilavesi de bu devirlerde olmuştur. Yunanlarda da sadece erkeklerin doğum günleri kutlanmış hatta bu kutlamalar kişi öldükten sonra da devam etmiştir.

Daha sonraları Hıristiyanlık öncesi Roma'da ise imparatorların ve önemli devlet adamlarının doğum günleri Senato kararı ile milli bayram ilan edilmiştir. Sezar'ın doğum günü ise tam bir festivale dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte tüm doğum günü kutlama adetleri hep birlikte yok olmuşlardır.

İlk Hıristiyanlar, senelerce gördükleri sıkıntı ve zulüm nedeniyle bu dünyanın zalim ve acımasız bir yer olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle de bir insanın dünyaya gelişini kutlamak için bir sebep yoktu. Kullanacaksa ölüm günü kutlanmalıydı.

Bilinenin aksine Hıristiyan azizlerinin doğum günü diye kutlanan yortu günleri aslında onların ölüm yıldönümleridir. Çünkü ilk Hıristiyanlar ölümü, öbür dünyaya geçmek, gerçek hayata doğmak olarak yorumluyorlardı.

Milattan sonra 245 yılında din adamları Hz. İsa'nın doğum gününü kendilerince kesin olarak tespit ettiklerini sandıklarında bile Kilise, bunun Mısır ve putperestlerden gelen bir uygulama olduğunu ileri sürerek, bir firavun gibi doğum günü kutlamanın günah olduğunu açıklamıştı.

Kilise'nin doğum gününe bakış açısı dördüncü yüzyıldan sonra değişmeye başladı. Bu arada Hz. İsa'nın doğum günü tarihi üzerinde 25 Aralık olarak anlaşmaya varılınca, bu günün 'Christmas' (Noel) olarak kullanılmasına başlanıldı.

Doğum günü adetinin, kadınlar ve çocuklar da dahil tüm aile bireylerini kapsayacak şekilde uygulanabilmesi için ise bir 800 yıl daha geçmesi gerekti. Avrupa'da günümüzdeki anlamı ile doğum günü kutlamaları ancak on ikinci yüzyıldan sonra başlamıştır.''

İnaçlı ve Aydın

7 Kasım 2012 Çarşamba



Söze nerden başlayacağımı bilemeyecek kadar mutlu etti beni fatihli THY emeklisi Ersin amca.
Ersin Amca önce aynı otobüse daha sonrada aynı gemiye binmek suretiyle tanıştığım (belli ki çok görmüş geçirmiş) kelimenin tam anlamıyla bir İstanbul Beyefendisi.
  Kendi anlattığı ve tanıyabildiğim kadarıyla doğma büyüme fatihli THY’dan emekli yönetici ayrıca astsubay. Kendisiyle Eminönü kadar aynı otobüsteydik uzun süredir gemiyle karşıya geçmemiş olacak ki Üsküdar tarafına doğru Kadıköy zannıyla gidiyordu. İzah ettim gideceği tarafı gösterdim bundan ziyadesiyle memnun olacak ki bir insan teşekkür ederken ancak bu kadar nazik olur dedirtti. Dışarıda hüzünlü bir  İstanbul sabahı mevcuttu yağmurla uyanmıştık güne. Aynı zamanda içten içe deniz seferlerinin iptal olması endişesindeydim. Gemi iskeleye yanaştı haliyle ayaklandık gidiyoruz yağmur yağıyor şemsiyemi açacağım saırada -ki adının Ersin olduğunu sonradan öğrendiğim nezaket abidesi amca tuttuğu gibi şemsiyeyi elimden aldı açtı ve üzerime doğru tutarak lütfen kızım buyurun diyerek kapıyı işaret etti. Ben böylesine asil bir davranışın 2012 İstanbul’unda hala mevcut olduğunu görmenin müthiş mutluluğunu yaşarken amca anlatmaya devam ediyor sonradan söylediğine göre de verdiğim cevapları sohbet etmeye layık bulduğunu ekledi sağolsun. J
   Gemiye girdik ki amca Seda diye seslenerek eşini aramaya başladı. Onun oturduğu yeri tespit ettikten sonra buyrun kızım yengenin yanına geçelim diyen amcayı kıramadım ve soluğu Seda Teyzenin yanında aldık. Oturduğumuz andan Çayırbaşı iskelesine gelene kadar ki zaman zarfında öğrendiklerimi sanırım birkaç cilt kitap bitirsem anca öğrenirdim. Benim derdim Ersin Amca’nın anlattıklarını size aynen aktarmak değil sadece anlatmak istediğim şu ki insan sadece bilgisiyle değil görgüsüyle de kendinden söz ettirir.
   Aramızda geçen 20-25 dakikalık sohbet esnasında bilim,tarih,siyaset,ekonomi nelerden konuşmadık ki. Tam da hem inançlı hem de aydın bir insanla tanışmış olduğumu düşünürken aydın olmanın dış görünüşle alakalı olmadığını her şeyin aklımızdan ve kalbimizden geçenlerin harmanı olduğundan dem vurdu ki işte dedim 40 yıl sonra olmak istediğim yer J sonradan aynı tabiri benim için de o kullandı inançlı ve aydın.. J
 Umarım birgün biryerlerde tekrar karşılaşma ve sohbet etme imkanımız olur.
Belki birçok kişi ne olmuş yani her şeyini anlatmaya meraklı çok emekli var diyecek çünkü bunu diyenleri duydum daha önce ama kaç kez çıkar karşımıza böylesi. Belki de şanslıydım bugün. Ama şunu biliyorum ki bugün bana kattığı özgüven için ona çok teşekkür etmek isterdim. Evet hatalarla yanlışlarla düşe kalka da olsa doğru yolda gitmeye çalıştığımı fark ettirdi. Misyonu olmalı kişinin hep daha iyiyi hedefleyen birey için toplum için. Misyonumuz eşitlik özgürlük barış olsun o vakit.
Saygılarımla.

ceza-Turkish march :)

çekim yapılan mekanların muhteşemliğine cezanın ilginç ve bir o kadar da hoş yorumu eklenmiş
iyi seyirler :)






dersi ekmek mi?


dersi bırakıp makineyi dinlenmeye bırakanlarada derse büyük bir iradeyle devam edenlerede saygılaar :)


dersi böyle dinlemek yerine asmak en iyisi sanırım :)
hem dinlemiyorken dinliyormuş gibi yapmak hocayı kandırmak gibi geliyor bana :D
neyse sanırım bu yaptığı şeye kılıf uydurmak gibi birşey oluyor 
bazen dinlenmeye ihtiyaç vardır
sonuna kadar zorlamamk gerekir
hislerimize kulak vermediğimiz zaman kozayı yırtamayan talihsizlerden ne farkımız kalır ki
hayalperestlikle hayallerine göre yaşayan insanlar arasında ince bir ayrım vardır herkesin göremeyebildiği
işte hayallerine göre yaşayanlar zamanına göre yaşamayı bilenlerdir
umarım hayalperestliğin rehavetine kapılmayız :)

6 Kasım 2012 Salı



bu şarkı tüm ismail abi severler için :D

kararsızzz çiklopropan :)

kimya herzaman şifreleri barındırır
gizemin ta kendisidir
ruh halimizi bile ifade edebilir :)
siklopropan=çiklopropan çok kararsız bir bileşiktir
bende genel ruh hali olarak kararsız olduğum için bir süredir nasılsın sorularına siklopropan gibiyim diyorum karşımdakiler anlamıyorlar ama hmm demelerinden anlıyorum ki kafası karışık diye geçiriyorlaar içlerinden propan karışık olmasada kararsızlığı tamda benim halim ileride tam bir siklohekzan(çoook kararlı) olma dileğiylee :)
işteee siklopropan=çiklopropan


Tevekküle sevkedenler

4 Kasım 2012 Pazar





I just listened to :)
sadece dinledim :)

M2M-tHe DaY WeNt AwAy

3 Kasım 2012 Cumartesi

 the day went away :)
ne kadarda zaman geçmiş üzerinden..
güzel şarkıdır

iSmEt

 ismetler o kadar çok ki galiba onlardan biri de benim..

SOR(MA)


               Sormasa keşke  insanlar… sukutun üstüne varmasalar öyle yerli yersiz…cevapsız soruların sürüklediği uçurumlara atmasalar birbirlerini…
      Evet keşke sormasak. Bazen insan kendi kendine bile cevaplayamadığı ya da cevabından korktuğu sorularla yüzleşir. Bu mühim buluşmanın ev sahipleri de yakın bir dost ya da ailedir çoğu kez.
    Sahi neden korkarız sorulardan? Her soru korkutucu mudur? Sorulardan değil cevaplardan korkuyorouz beklide..
Ne sebeple olursa olsun karşınızdaki gözlerini kaçırıyorsa cavaplayamadığı şeyler vardır belki söylemek istemez belki. Sormamak gerek öyle yerli yersiz. Sormamak gerek  işte..
  Önemli olan mesafeleri aşmak aşabilmek değil midir? Hani hal dili nerde? Neden birbirimizi sadece anlamaya çalışmıyoruz ki?
  Çok muhatap olduğum cevapsız bırakmayı çok istediğim soruları kimseye sormamaya karar verdim. Sadece yaşamak istemediğimi yaşatmak istemiyorum..
 
                

BEN,BENCİL,YALNIZ




İnsanları anlamak gittikçe zorlaşıyor nedendir bilinmez. Bilinmez dediğime bakmayın aşikar aslında. Yalnızlaşıyoruz hissizleşiyoruz gitgide. Teknolojiyi suçlamayacağım çokları gibi. Empati kurduğumu zannedip ana babalara çamur da atmayacağım yetiştiremiyorlar diye. Bu yaşadıklarımız/yaşayacaklarımız insanlığın doğal süreci aslında. Çünkü insanın karmaşık yapısı tam da buna müsait.
Demek istediğim şu eşref-i mahluk kainat harikası insanoğlunu bir çorbaya benzetsek;kazanının içinede envaiçeşit malzeme atsak ve bunlardan biride benlik olsa ya da benlik(zira farklı şeylerdir çoğu kimse aynı deyip geçiştirsede).
Önce benliği ele alalım. Benlik ilkokul sözlüklerindeki tabiriyle de ustaca kocaman sözlüklerdede yani temelde ‘bir kimsenin öz varlığı,kişiliği.’ Birinci anlamına sahiptir. Ve o kişilik haddizatıyla sevmeye başlar kendini. Kendini diğerleri diye tabir ettiklerinden üstün görme yoluna girişebilir. Bencillik ise ‘yalnızca kendini düşünen,egoist.’ Birinci anlamına sahiptir. Aynı manada olmasalarda aynı kapıya çıkarlar tabi kişinin ölçüyü kaçırmasıyla.
Velhasıl insan önce benliğinin farkına varır. Yaptıklarının yapabildiklerinin mükemmeliyetine kusursuz ve tartışmasız(özelliklede eleştiriye kapalı) doğruluğuna inanmaya başlar ki inanç telaffuzu kadar kolay değildir. İnançla aşılamayacak şey yoktur tıpkı başaracağına inanmak gibi. Yani kişi eğer kendi mükemmeliyetine inanmışsa tehlike çanları ben buradayım demeye başlar. Sonra o benlik bir hoş gözükür sonra daha hoş. Bakmış ki ‘ben’in esiri oluvermiş. Farkermez ama bunu ta ki birileri onu titretip kendine getirene kadar ki burada en büyük görev candan bir dost ve şuurlu bir ailenindir. İşte gerekli önlemler alınmadığı(çevrenin pek kıymetli ikazları) taktirde sonuç vahimleşmeye ve bencillik denen çamurlu yola saplanmaya başlar. Bencilliğin sonu ise malum YALNIZLIK.
Neden mi bencilliğin sonu yalnızlık? Sadece kendi istek ve arzularına önem veren,yalnızca kendi emellerini değerli gören bu insanlar etrafından soyutlanmaya başlar. Tabi soyutlanmadan evvel bir ‘kabul ettirme’ sürecinden geçer. Onun sevdiği şeyleri(müzik,film,kitap) onun hayal ettiği şeyleri beğenmeleri gereklidir çevresindekilerin. Ama çoğu kez işler yolunda gitmez ve ‘kimse beni anlamıyor’koridoruna çoktan sapılmıştır. Israrla dener anlamaları için ama kimse %100 bir diğerini anlayamaz ta ki yaşamadan. Anlaşılmadığı noktada yavaş yavaş değersizleşir gözünde kendisini onaylamayanlar. Zamanla onlar zevksiz ve anlayışsızdır düşüncesi gelir taht kurar o biricik aklına. Ve yaftalaması hazırdır: insanlar çok BENCİL. Belki bunları okurken içinizden şuna da bak bencilliğin alası kendisinde ama nelerden dem vuruyor diye. Olsun en azından beni kimsenin tamamiyle anlamasını beklemiyorum zira mümkün olmadığının farkındayım. Karşımızdakine bencil demeye başladığımız anada bencilleşmeye başlamış hatta bir hayli de yol katetmiş oluyoruz aslında.
NİYE YALNIZIZ?
Yalnızız çünkü empati denen şeyi ne doğru anladık ne de doğru uyguladık.(uygulayan numune-i cananlar üzerlerine alınmasın efendim)
Yalnızlaştık çünkü tahammül denen güzel bir şeyler hep eksik kaldı. Yalnızlaştık çünkü gerçek dünyada bulamadığımız, birbirimizden esirgediğimiz sıcak tebessümler J gibi ifadelerle sanal ortamda bir varlık kazanabilmeye çalışırken yerleşti hayatımıza.
Yollar ne kadar mühim!
Kulaklıkla dolaşmayan o kadar az kişi kaldı ki. Kulaklığımı çıkarıp devam ettim bir gün yoluma. Sabah otobüse binerken şoför  amca bana günaydın dedi J kızı üniversiteyi yeni kazanmış onu anlattı bana durduk yerde. Okulların zorlaştığından sistemin sürekli değiştiğinden, sabah sabah bir sürü şeyden dem vurduk sevimli amcayla. Sonra vapura bindim mürettebattan biri buyurun efendim dedi şöyle bir duraksadım adamcağızın şaşkın bakışları karşısında. Teşekkür edip geçerken acaba her sabah böyle yol veren nazik bir insana cevap vermeden duygusuzca geçip gidiyor muydum diye çok pişman oldum. Yol haritamı çizer gibi oldum ama sonra tekrar otobüse bineceği ve bu seferki şoför amca gel kızım derse yetişeceksin belli ben şimdi hareket edeceğim diye beni çağırmaz mı işte pişmanlığın ve utancın ileri evresi. Pek karamsar bakarmışım meğer hayata. İnsanlar hiçte kötü değil(bazıları hariç J  ) sen kötü bakmadıktan sonra. Temkinli olmak şart tabi ama şans vermeli önce karşındakine.
Kulaklık örneği sadece bir tanesiydi tabi. Atomu parçalamaktan bile zor olan önyargı yıkma olayına birçok kez girişmiş biri olarak hayli baş ağrıtıcı olduğunu söyleyebilirim.
Velhasıl bencilliğimizde yalnızlığımızda bizim elimizde diyerek toplumsal mesaj verme çabasına girişmeyeceğim J tek diyebileceğim şu :
Herkes istediği gibi yaşasın sevdiği şeylerle meşgul olsun sadece kimseyi kendi zevklerini beğenmeye zorlamasın ve onların ilgi duyduklarını küçümsemesin yeter. İhtiyaç duyduğumuz tek şey saygı. Saygı sevginin ikiz kardeşidir. Kardeşini asla yalnız bırakmaz.
Sevgilerimle.


Benim çok çok çok ama çok sevdiğim bir arkadaş var,dost,kardeş.heveslendirdi beni.yeniden sahalara dön dedi J. Bakalım neler olacak bende çok merak ediyorum. içimdeki buruk hasreti sonlandırmadaki desteği için sonsuz teşekkürler sonuçta cesaret denen şey ha deyince gelmiyor J

Adele

4 Eylül 2012 Salı


Adele Laurie Blue Adkins, bilinen adıyla Adele, İngiliz söz yazarı ve yorumcudur. Kendini Heartbroken Soul (Kalbi kırık ruh) olarak tanımlayan Adele 5 Mayıs 1988′de Tottenham, İngiltere’de doğdu. Adele bekar olan ve masözlük ile mobilya yaparak geçimini sağlayan annesi tarafından büyütüldü. Adele’nin yaşamına katılmayan babası bir gemi işçisiydi.Adele, annesininde teşvikiyle daha dört yaşında iken müziği keşfetmeye ve şarkı söylemeye başladı.Genç bir çocuk olan Adele , akşam partilerinde, aile toplantılarında ve okul etkinliklerinde Spice Girls, Gabrielle ve Destiny’s Child taklitleri yapardı. Adele yıllarca Britney Spears, Backstreet Boys gibi pop ikonlarını dinleyerek sesini biledi ve kendi kendine bu işin inceliklerini öğrendi. Adele 16 yaşında “Home Town Glory” adlı ilk albümünü kaleme aldı ve Croydon Akademi’de müzik eğitimi almak için davet edildi.
Mayıs 2006′da croydon Akademisinden mezun olan Adele 4 ay sonra iki şarkısını internette yayınlayan Adele XL Recordings firmasından teklif aldı ve böylece önü açıldı.
Adele birçok ödül alarak son yıllara damgasını vurdu. Bunların arasında En iyi şarkıcı ve En iyi kadın performansı ile 2 2009 Grammy ödülüde var.


son zamanlardaki favorim someone like you :)
adele muhteşem bir sese sahip buğulu bakışlarıyla gerçekten hissediyor ve hissettiriyor

2 Eylül 2012 Pazar

     İlkler hep heyecanlıdır çoğukez de hatalıdır.Ama çok da güzeldir ve asla unutulmazlar.Derdim unutulmamak değil,gerektiğinde ve samimiyetle hatırlanmak sadece.Derin bir konuyla afilli bir başlık altında mühim bir olayla merhaba demek isterdim ama dedim ya ilkler hatalıdır çoğukez.Ne kadar dikkat etsek ve çabalasakda geriye baktığımızda bir kusur buluruz mutlaka.Eski fotoğraflara bakmak bile bazen bunu yaşatır bize.'Neden öyle poz vermişim? O zamanlar çok kötü giyiniyormuşum. Çokk bakımsız çıkmışım vs.' diyen sevgili kadınların yanı sıra 'Neden öyle poz vermişim? Benim saçlar o zaman daha sıkmış yahu. Saç sakal bir tuhafmış bee vs.' diye yakınan erkeklerde tanıdık gelmiyor mu?
   Dış görünüşlerimiz (gelişen estetik cerrahiyi görmezden gelirsek) nasıl benzersizse halet-i ruhiyemiz ondan yüzbinlerce kat daha eşsizdir.Kimi insan kendiyle barışıktır çevreden ziyade.Geçmişiyle geleceğiyle sever kendini.Kimisi ise yerden yere vurur tabiatını.Geçmişe baktığında hep mutsuz anıları zihninde canlandıran insanlar gariptir ki günlük hayatta pollyannacı diye tarif ettiğimiz iyimser kişilerdir çoğukez.Neyse konuyu dallandırıp budaklandırmadan sadede gelelim eski fotoğraflarıma bakınca pek de hayran olmam kendime.Yani demem o ki hatalara yol açmadan başlayabilmek niyetim.
  Bendeniz yazma aşkını bastıramamış,sözel şahsiyetlerin bir türlü anlam veremediği edebiyat aşığı sayısalcılardan biriyim.Elim deneyde, laboratuvarda olsada aklım hep yazmada.Hazır olun çılgın bir kimyacı kalemi ele geçirdi.. :)
 
Design by Pocket